4 Temmuz 2018 Çarşamba

Kupa Raporu #2: Son 16


Fransa 4-3 Arjantin


Maçlar genellikle kazananların yaptıkları üzerinden yorumlanır ancak, ben bu maçın Arjantin’in savunma zaafiyetiyle yorumlanması gerektiğini düşünüyorum. Yani, 11 profesyonel futbolcu bir araya gelip bu kadar kötü savunma yapmamalı. Tamam, hiçbir zaman Arjantin’in kompakt bir yapıya sahip olabileceğini düşünmedik ama turnuva boyunca bu kadar dağınık gözükmelerini kimse beklemiyordu. Argümanların pek çoğu bireysel performanslar üzerinden geldi ama bu problem kesinlikle kişilere indirgenmemeli. Aynı takımın hücumda da sistematik bir yapı kuramadığını düşünecek olursak sorunun takım kurgusunda aranması daha mantıklı hale geliyor. Bütün bunlara Lionel Messi’nin kritik anlarda sorumluluk alamaması da eklenince yenilgi kaçınılmaz oldu zaten. Di Maria’nın harika golü de harcandı gitti bu hengamede. Fransa cephesinde ise Benjamin Pavard’ın dehşet’ül vahşet golünün ardından her şey yolunda gitti. Attıkları dördüncü golde yaptıkları kontra atak kupanın şu ana kadar ki en özel sekanslarından biriydi. Üçüncü golde de Mbappe’nin rakip savunmadan şık bir şekilde kurtulması içimizi eritti ama Fransa’da da belli sorunlar devam ediyor. Öncelikle orta sahadaki tıkanıklıkta herhangi bir değişiklik yok. Topu orta sahadan akıcı bir şekilde kaleye taşıyamadıkları sürece bu büyük potansiyeli asla sahaya tam olarak yansıtamayacaklar. Çeyrek finalde turnuvanın en dişli takımı Uruguay’la karşılaşacak olmaları da büyük bir soru işareti.

Uruguay 2-1 Portekiz


Uruguay’ın Portekiz’i elemesinin neden sürpriz olmadığını bu blogda yazmıştım maçtan sonra. Şimdi de maçın detaylarına inelim. Güney Amerika ekibi maçın başında Suarez’in açtığı nefis ortaya Cavani’nin düşmana vurur gibi vurmasıyla 1-0 öne geçti ve o andan itibaren öyle bir kapandı ki, Cristiano Ronaldo ceza sahasının dışından topa vurmak dışında herhangi bir aksiyon alamadı. Portekiz’in duran top haricinde gol atamayacağı bir süre sonra iyice ayyuka çıktı ki golü de öyle buldular zaten. Pepe’nin de hakkını vermek lazım, resmen nasıl kafa golü atılacağının uygulamalı dersini verdi. İki takım da maçı uzatmaya doğru götürmeye çalışırken işleri yine Cavani bozdu ama bu sefer o kadar klas vurdu ki, televizyon başında ayakta alkışlamak istedim golü. Muhteşem bir şeydi. Golde hava topuna aşırı hatalı çıkan Pepe’ye de ufak bir parantez açmak lazım yine de. O top arkaya sekmeseydi maç yüksek ihtimal penaltılara kalacaktı. Portekiz’in Ronaldo dışında hücum opsiyonu üretememesi bir turnuvanın daha sonunu getirdi onlar adına. Uruguay savunması Ronaldo’yu çok iyi etüt etmiş, adamı ceza sahasına bile sokmadılar. Bu maçla beraber Tabarez ve öğrencilerinin ne kadar tehlikeli olduğu iyice anlaşıldı. Fransa’yı çok ama çok zorlu bir görev bekliyor.

İspanya 1-1 Rusya


Ohhh. İçimin yağları eridi be! İspanya, golün ardından orta sahanın ortasından ceza alanına kadar olan 30-35 metrelik alanda paslaşmaktan başka hiçbir şey yapmadı. O kadar sıkıcıydı ki bir ara artık bünyem isteğim dışında uykuya yönlendirdi beni. Bilinçaltım bu rezaleti izlememe daha fazla dayanamadı. Pique, ceza alanında elini kolunu Gülhane Parkı’nda gezercesine savurunca Rusya penaltı kazandı ve Dzyuba maça eşitliği getirdi. Bu golün ardından Rusya daha da geriye çekildi ve İspanya pas yapmaya devam etti. İkinci yarıda da kayda değer hiçbir aksiyon yaşanmadı ve maç uzatmaya gitti. Uzatmada da, sonradan oyuna giren Rodrigo’nun yarattığı 1-2 pozisyon hariç, kayda değer bir olay görülmedi. İspanya ceza alanına girmeden pas yapmaya devam etti. Dünya Kupası’nda bir maçta 1000 pas barajını geçen ilk takım olma başarısını da göstermiş oldular böylece. İnanılmaz bir başarı. Kupa tarihine altın harflerle yazılacak bir an. Neyse ki, penaltılarda ilahi adalet tecelli etti ve Matadorlar bize izlettikleri şeyin cezasını elenerek ödediler. Ben Lopetegui’nin kupaya gelirken oyun planının bu olduğunu hiç sanmıyorum. Adamı Real Madrid ayağına yediler ve bunun cezasını da Portekiz maçı haricinde ortaya futbol namına tek bir şey koyamadan elenerek ödediler. Bu arada Rusya da sütten çıkmış ak kaşık değil elbette ama adamların maksimumu bu.

Hırvatistan 1-1 Danimarka


5-10 sene evvel şimdiki adı Bein Sports olan Ligtv’de ‘’Futbol Komedi’’ diye bir program vardı. 15 dakika falan yayında olurdu bu program ve genelde eski Manchester United kalecisi Fabien Barthez’in elinden kaçırdığı topları falan gösterirdi. Bu maçın ilk 5 dakikası ‘’Futbol Komedi’’ programından fırlamış gibiydi. İki takım da son derece korkunç hatalarla birer golü kalelerinde gördüler. Daha sonra Modric’in 115.dakikada kaçırdığı penaltıya kadar aksiyon fakiri bir maç izledik yine. Valla sanırım 1 Temmuz 2018, Dünya Kupası tarihinin en sıkıcı günü oldu. Abilerim yine de beni uyarsın, 1990 Dünya Kupası’nın her günü sıkıcıymış galiba :) Yalnız, Kasper’in çıkardığı penaltıdan sonra babası Peter Schmeichel’ın sevinci de görülmeye değerdi. Zaten adamın Twitter Bio’sunda ‘’Bir Premier League şampiyonunun babası’’ yazıyor. Vallahi çok büyük adam. Böyle ebeveynlere toplum olarak bizim de ihtiyacımız var. Neyse efendim, 120 dakikanın sonunda penaltılara kalan maçı Hırvatistan kazandı ve çeyrek finalde Rusya’nın rakibi oldu. Modric’in maç içinde penaltı kaçırdıktan sonra seri penaltı atışlarında da topun başına gelmesi ve atışı öyle ya da böyle gole çevirmesi çok değerliydi. İşte böyle büyük topçu olunuyor. Çeyrek finalde Rusya, İspanya maçındaki stratejisini sergileyecektir. Hırvatistan’ın o kilidi açamayacağını düşünüyorum. Yine uzatmaya giden bir maç izlememiz muhtemel bence.

Brezilya 2-0 Meksika


‘’Keşke iki takım da çeyrek finale yükselebilseydi.’’ dediğim tek maç buydu ikinci turda. Almanya karşısında nefis bir futbol oynayan Meksika, gruptaki diğer maçlarında İsveç ve Güney Kore karşısında bu performansı gösterememişti. Bunun sebebi de kontraya çok bağlı bir takım olmaları. Özellikle İsveç maçı bize gösterdi ki, Meksika set hücumunu pek becerebilen bir takım değil. Karşılarında Brezilya’yı bulunca yine kontralarla etkili olmaya çalıştılar ama Almanya’nın aksine Sambacılar buna epey hazırlıklıydı. Pek fırsat vermediler. Brezilya cephesinde ise Neymar’ın liderliğini izledik aslında. Bunu itiraf etmek benim için büyük bir adım çünkü kendisini pek sevmem. Böylesine zengin bir kadronun ferdi olarak aslında biraz da takım arkadaşlarına fırsat yaratmayı, onları oyunun içine sokmayı düşünebilmesi lazım. Eğer bunu gerçekleştirebilirlerse çok daha tehlikeli bir takım olacaklar. Yine de şu halleri de kupanın en büyük favorisi olmaya yetiyor bence. Yalnız Neymar kardeşime söylemek istediklerim var. Baba, sürekli yere düşüp numara çekme allah kitap aşkına. Biri dokunsa anında yere yatıp kıvranmaya başlıyorsun, olmuyor.

Belçika 3-2 Japonya


‘’Manchester United 2-0 geridedir ve artık top şişirmeye başlayacaktır. Fellaini oyuna girer. Maç 2-0 sonuçlanır.’’ Kırmızı şeytanlar için genelde bu şekilde süregelen hikaye, Belçika milli takımı için işlemedi. Fellaini girdi oyuna, tertemiz yükselip kafa golünü zımba gibi attı kaleye ve geri dönüşün fitilini ateşledi. Aslında ilk yarı sakin geçen maç ikinci yarıda gerçek bir dramaya döndü. Önce Japonya’nın 2-0 öne geçti; ‘’Altın jenerasyon yine mi patlayacak acaba?’’ sorusunun kafamızda dolaşmaya başlamasının ardından Belçika skoru 2-2’ye taşıdı. Maçın son kornerini kullanmaya giden Japonya, bu kornere 6 kişi getirdi. Korneri kullanan Honda, topu Courtois’nın kucağına attı. Yıldız kaleci de son derece akıllıca bir hareketle, ki bence golün en azından yüzde 40’ını Courtois’ya yazmak gerekir, topu De Bruyne’nin önüne yuvarladı ve Belçika tüm sahayı 5 saniyede geçip golü attı. Belçika bu maçı zor da olsa kazandı ama merkezdeki savunma zaafları hala sürüyor. 3-4-3 gibi son derece hücum odaklı bir taktiğin merkez orta sahasında da De Bruyne ve Witsel’i kullanınca bu tür sorunlar kaçınılmaz oluyor. Çeyrek finalde rakip Brezilya ve Sambacılar bu zaafiyeti çok çok iyi değerlendirebilir. Bence Belçika için yolun sonu gözüküyor.

İsveç 1-0 İsviçre


Şahsi fikrime göre Uruguay’dan sonra turnuvanın en iyi savunma yapan ikinci takımı olan İsveç, İsviçre’yi neredeyse pozisyon vermeden eledi. Kırmızı-Beyazlılar’ın hücumda yaratıcılık namına repertuarı geniş tek ismi olan Shaqiri’yi çok iyi kilitlediler ve biraz da şansın yardımıyla gelen bir golle çeyrek finale adlarını yazdırdılar. Bütün bunları İbrahimovic’siz yapmış olmaları da takdire şayan ama İbrahimovic gelseydi bu kompakt yapıyı kuramazlardı. Yine de takım oyununa yatkın, iyi bir santrafora bu takımın ihtiyacı var çünkü Markus Berg’İn pek top oynayacak hali kalmamış, çok belli. Zlatan da şimdi evde ağlıyordur. Havuzdan video atıp hocaya gider yapmakla olmuyormuş bu işler.

Kolombiya 1-1 İngiltere


Ben bu maçtan inanılmaz ümitliydim, gol ve heyecan fırtınası bekliyordum. Beklentilerimin altında kalsa da heyecan konusunda pek eksiği yoktu maçın. Harry Kane yine bir penaltı golüyle İngilizleri 1-0 öne geçirdi ve turnuvadaki altıncı golünü kaydetmiş oldu. İngiliz bir santrafordan daha önce görülmemiş bir istatistik. Penaltı biraz uydurmaydı ama onu belirtmem lazım. Zaten bu düdükten sonra maçın kalanında sürekli penaltı düdüğü aradı İngilizler. Tam maç bitti derken Uribe’nin şutunu Pickford inanılmaz çıkardı ama şutun sebep olduğu kornerde Yerry Mina yine nefis yükseldi ve turnuvadaki üçüncü golünü atarak maçı uzatmaya götürdü. Yani zaten pek olası görünmüyordu ama bu golden sonra Mina’nın Fenerbahçe’ye transfer olma işi iyice yalan oldu. Uzatmalarda hafif de olsa bastıran İngiltere ataklardan sonuç çıkaramayınca penaltılara geçtik. İngilizlerin penaltı konusundaki bahtsızlığı malum ama Pickford bir milletin makus talihini yendi. Bacca’nın vuruşunu hakikaten iyi çıkardı. Eric Dier da hata yapmayınca, İngiltere Dünya Kupası tarihinde ilk kez penaltılarla tur geçmiş oldu. Bunu yaparlarken teknik direktörün, Euro 96’da futbol evine dönerken kaçırdığı penaltıyla takımının elenmesine sebep olan Gareth Southgate olması da, futbolun sevdiğimiz tesadüflerinden biri olsa gerek.



2 yorum:

Kupa Raporu #3: Neler Yaşadık?

Didier Deschamps ve öğrencileri 2018 Dünya Kupası’nı şampiyon tamamlayarak ülkelerini sevince boğdu. Champs-Elysees’de milyonlar sokağa...