17 Temmuz 2018 Salı

Kupa Raporu #3: Neler Yaşadık?


Didier Deschamps ve öğrencileri 2018 Dünya Kupası’nı şampiyon tamamlayarak ülkelerini sevince boğdu. Champs-Elysees’de milyonlar sokağa döküldü. Sevincin fotoğrafı gerçekten çok güzeldi. Coşkuyla sokağa çıkan Fransızlardan oluşan kilometrelerce kuyruk, Bill Shankly’nin sözünü hatırlattı: ‘’Futbol, bir hayat memat meselesi değildir. Ondan çok daha önemli bir şeydir.’’ Her ne kadar Shankly bunu söylerken ironi yapmış olsa da, gerçekten de futbolun hayatın kendisinden daha önemli olduğu anlar yaşıyoruz bazen. Bu tip zaferler toplumun büyük bir kesiminin hayat mücadelesini bir geceliğine de olsa kenara bırakıp, saf bir mutluluk hissini içinde yaşamasına olanak tanıyor. Takdir edersiniz ki günümüzde bu hisse kapılmak epey zor. Umarım bir gün Türk halkı da bu mutluluğun tadına bakabilir. 

Şampiyon bir takımı eleştirmek gerçekten zor bir durumdur. Sonuçta eleştirlerinize hedef olan takım kupayı kazanmıştır ve sizin söyledikleriniz, konuya ilişkin takımın emeline ulaştığı gerçeğine her zaman yenik düşer. Yine de bu Fransa ekibiyle alakalı söyleceklerim var. Tüm kazananlar haklıdır ama bu Fransa, Dünya Kupası tarihinin belki de en az ‘’haklı’’ kazananıydı. Öncelikle; Deschamps, turnuva boyunca orta sahadaki az üretken, daha korumacı yapının bir problem olduğuna inanmamış gibi gözüküyor. Hatırlarsınız, daha önceki kupa yazılarımda da bundan bahsetmiştim, o zaman problem olduğuna inandığım şeyin bir tercih olduğunu çeyrek finallerde anladım. Bu tercihle Dünya Şampiyonu olsanız da, Fransa herkesin ağzını açık bırakıp, futbol tarihinin en nadide köşelerinde anılacak şekilde şampiyon olmak yerine daha garantici bir yolu tercih etti. Açıkçası elinizde böyle bir imkan varken kullanmamak benim pek anlayabildiğim bir tercih değil. 49 yaşındaki teknik adamın kupa boyunca en olumlu hamlesi ise, Matuidi’ye sol tarafta, kanat da iç de diyemeyeceğimiz bir rol biçmesi oldu. Bu sayede yarı finaldeki Belçika maçı, beklenenin aksine epey rahat geçti çünkü Martinez’in 3-4-3’ünde grup maçlarından sonra sağ iç olarak görev yapan Kevin de Bruyne son derece silik bir 90 dakika geçirdi ve böylece Belçika en yaratıcı ismini kaybetmiş oldu. Deschamps, finalde de bu tercihten şaşmadı ve turnuva boyunca etkili olan Ante Rebic’ten de etkisiz bir performans gördük. Matuidi gerçekten muhteşem bir oyuncu ve genellikle hakkı verilmiyor. Yarı final ve finalde gösterdiği performans ve konsantrasyonu ders diye okutulmalı.

Fransa hakkında bu kadar konuşup da Kylian Mbappe’den bahsetmemek olmazdı. Nasıl bir oyuncu olduğunu, nelere kadir olduğunu ve bunların hepsini sadece ve sadece 19 yaşında yapabildiğini artık hepimiz biliyoruz. 19 yaşındayken bu kadar olgun ve kararlı olmak sadece futbol çerçevesinde değerlendirilmemeli. İnsan olarak da Mbappe’nin -Uruguay maçındaki şımarıklıklarına rağmen- dünyadaki herkese örnek teşkil etmesi gerekiyor. Kaç yaşında olduğunuzun bir önemi yok. Yeterince çalışır, sebat ederseniz hedefinize mutlaka ulaşıyorsunuz.

Finalin kaybeden tarafı Hırvatistan’da ise buruk bir sevinç hakim. Elbette Dünya Kupası finali kaybetmek hiç kolay bir şey değil ama her zaman ‘’tehlikeli takım’’ kategorisinde olan bir takımın sonunda elle tutulur bir başarı kazanması hem futbolcuları hem de halkı epeyce rahatlatmışa benziyor. Maçın ertesini günü Zagreb’e varan futbolcuları 300.000’in üzerinde insanın milli takımı karşılamaya gittiği söyleniyor. Final kaybedilse de Hırvatistan gibi bir ülkenin böyle bir başarı yakalamış olması çok değerli. 

Sıra Luka Modric övmeye geldi. Tottenham’dayken dünyanın en özel oyuncularından biri olma potansiyeli taşıyordu. Real Madrid’e geldi, Tottenham’daki Modric’in bile üzerine çıktı ve tarihin en iyi orta sahalarından biri oldu. Şimdi de Hırvatistan tarihinin en önemli başarısınıda milli takımının komutanlığını üstlendi ve bu görevi de muhteşem bir şekilde gerçekleştirdi. Şahsen Real Madrid’den nefret ederim ama sırf Modric için Real maçı izlediğim olmuştur. Daha önce yazılmamış ne yazabilirim bilmiyorum. Takımının ihtiyacına göre tempo yükseltip tempo düşüren, milimetrik ince paslarla da tam hedefe teslim uzun paslarla da oyun kurabilen ve asla mücadeleden kaçmayan bir futbolcu. Neredeyse zayıf tarafı yok. Danimarka maçında, uzatmalarda penaltı kaçırmasına rağmen, seri penaltı atışlarında tereddütsüz topa gitmesi ve golü atması büyülü bir sekanstı. Genellikle insanlar Ronaldo ve Messi’yi izlediğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu söylerler ama bence Modric’e tanık olduğumuz için de bir o kadar şanslıyız.

‘’Futbol evine dönüyor’’ goygoyu hakkında da kelam etmek gerekir sanırım. Three Lions’ın Euro 96 için yazdığı ‘’It’s Coming Home’’ şarkısı yıllar sonra İngiltere’de müzik listelerinde bir numaraya yükselmiş. Kabul, şarkı çok güzel hatta açtım dinledim şimdi ama evine falan dönmüyordu ya. İngiltere’nin turnuva boyunca etkili olduğu tek alan duran toplardı. Ordaki taktikleri hakikaten takdire şayan, görmediğimiz bir şey gösterdiler. Zaten o sayede yarı final oynadılar. Açık oyunda Panama maçı hariç izleyenlere keyif verdikleri tek maç yok. Hırvatistan maçında golden sonra yaşadıkları zihinsel çöküş de buna ne kadar hazır olmadıklarını gösteriyordu. Belçika maçına da gelmemişler zaten. Yine de duran top organizasyonlarını ve Harry Kane’in liderliğini övmek gerekir. Attığı 6 golün 3’ü penaltıdan da olsa, o penaltıları gole çevirmek de meziyet istiyor. Southgate, sırf şu duran top organizasyonlarıyla İngiltere’nin başında en azından Euro 2020’ye gitmeyi hak etti. Ayrılsa kim gelecek ki zaten, Roy Hodgson mı yoksa ? :)

Turnuvaya tam anlamıyla damgasını vuran VAR sistemiyle ilgili de yazmadan geçmek olmaz. Final maçı sebebiyle bazı eleştirlere sebep olsa da VAR’ın sınıfı geçtiğine ve futbol dünyasında bir milat olacağına kuşku yok. Geçen sezon İtalya ve Almanya’da uygulanan sistemde futbolcuların VAR ile beraber futbolcuların ceza sahasında daha dikkatli olduklarına ve aldatmaya yönelik hareketleri azalttıkları tespit edilmişti zaten. Kupada VAR ile verilen penaltıları ve aslında penaltı olan bu pozisyonlar es geçilseydi yaşanabilecek adaletsizlikleri de düşününce, bu uygulamaya aslında futbolun ne kadar ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. Futbol, milyar dolarlık bir endüstri ve bu kadar paranın döndüğü yerde son derece kritik kararları insan zihnine bırakmak pek de akıl kârı değil. İmkan olduğu durumlarda her zaman teknolojiden destek alınmalı. Gol çizgisi teknolojisi, ‘’çizgiyi geçti mi?’’ tartışmasını ortadan kaldırdı. VAR sistemi de hakem tartışmalarını ciddi oranda azaltacak. Biliyorsunuz, Türkiye’de de 2018-19 sezonu VAR ile birlikte oynanacak ama Türkiye’de hakem tartışması bitmez. Onun için Cyborg’ların gelip maç yönetmesi lazım. Belki Cyborg’la bile bitmeyebilir :)


Turnuvanın Enleri


FIFA’nın verdiği resmi ödüllerle bir problemim yok. Bence doğru seçmişler, nitekim pek tartışma da olmadı zaten ama kurumun vermediği ödüller var. Onları da vermek lazım.

En iyi çıkış yapan oyuncu: Ante Rebic


Arjantin maçında attığı golle dikkatleri üzerine çekti ve daha sonra turnuvanın kalanında Hırvatistan için önemli bir etken oldu. Frankfurt’ta iyi bir sezon geçirmişti zaten o sebeple kadroda kendine yer buldu. Transfermarkt’ta kupa öncesi değeri 10 milyon Euro iken kupanın bitişiyle 30 milyon Euro’ya yükselmiş. Eh, Frankfurt’a hayırlı olsun ama yaptığı çıkışa rağmen asla bu paralara transfer edilecek bir futbolcu olduğunu düşünmüyorum. Oyun aklı ve son vuruşlarıyla ilgili ciddi problemler var bence. Ayrıca, bir kanat oyuncusu için yeterince hızlı değil, santrafordan devşirme zaten. Podolski de Alman Milli Takımı’yla coşar sonra Bayern Münih’te yedek kulübesinde beklerdi. Rebic’te de aynı durumun yaşanma olasılığı çok yüksek.

En büyük hayal kırıklığı: Lionel Messi


Bu kategoride Die Mannschaft ve Lionel Messi arasında kaldım, Messi burun farkıyla aldı. Almanya’nın gruplarda elenmesi hepimizi şaşkına çevirdi ama Dünyanın en iyi futbolcusunun bir Dünya Kupası’nda bu kadar pasif kalması utanç vericiydi. Milli takımda yaşadığı başarısızlıkların hepsini Messi’ye yıkmak haksızlık olur. Değerli biraderim Emir Leki’nin deyimiyle kaplumbağayla koşu yarışı yapsa kaybedecek Fazio’nun ve 147 yaşındaki orta sahadan devşirme Mascherano’nun stoper oynadığı takımın başarılı olması epey zor. Yine de o takımın lideri olarak çok daha fazla sorumluluk almalıydı. Maçların kritik anlarında Messi’nin hep ortadan kaybolduğunu gördük. 2010’dan farklı olarak bu sefer gerçekten maçın içinde değildi. 2010’da Messi mücadele ediyordu, savaşıyordu ama Almanya gibi bir makine karşısında bir madrabaz tarafından çalıştırılan Arjantin’in dağılması olağandı. Bu sefer 2010 Dünya Kupası’ndan da kötü bir turnuva geçirdi Messi ve artık zaman onun lehine işlemiyor. 2022 Katar’da 35 yaşında olacak. Bu Dünya Kupası, onun zirve döneminde kazanmak için son şansıydı, kullanamadı.

Turnuvanın Şaklabanı: Neymar Jr.


Sürekli yere atladı, yalandan kıvrandı ve hakeme itiraz etti. Yer yer sahneye çıkıp takımı kurtarsa da Brezilya’nın akışkan oyununun bozulmasındaki en büyük sebepti Neymar. Brezilya, Coutinho, Marcelo ve Firmino gibi aşırı yetenekli ayaklara sahip bir takımda her topu ayağına istemesi büyük sorun yarattı. Belçika maçında ise bir dünya gol kaçırdı, Brezilyalıları kahretti. PSG’de Cavani ile girdiği tartışmada konuşulmaya başlanan Neymar’ın antipatikliği, Dünya Kupası’nda zirve yaptı. En azından benim hesabıma PSG’ye liderlik edip Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırmadan bu algının değişmesi zor gözüküyor. Ha, bunu yaparsa da kendisini seveceğim falan yok. Sadece ‘’şaklaban’’ sıfatını kaldırırım.

Yazık oldu ödülü: Meksika


Almanya maçında oynadıkları futbolla kötü açılan turnuvada herkese bir ‘’oh’’ çektirmişlerdi. İsveç maçında gelen mağlubiyetle grup liderliğini kaçırdılar ve Brezilya ile eşleştiler. Grup liderli olabilseler turnuva ağacının diğer tarafında yarı final görebileceklerini düşünüyorum hala. Brezilya maçında da iyi bir futbol ortaya koydular ama bu sefer kalite ağır bastı ve veda ettiler. Lozano, Herrera ve Layun’un performansları da bize bir anı olarak kaldı.

Evet, bir Dünya Kupası da böyle geçip gitti. Şimdiden bir sonrakini beklemeye başladık hep beraber. 2006 ve 2010 Dünya Kupaları’ndan aldığım keyfi alamadım ama Dünya Kupası bu. Keyifsiz versiyonu yok :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kupa Raporu #3: Neler Yaşadık?

Didier Deschamps ve öğrencileri 2018 Dünya Kupası’nı şampiyon tamamlayarak ülkelerini sevince boğdu. Champs-Elysees’de milyonlar sokağa...